9 Kasım 2014 Pazar

''Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?'' Üzerine Söylenmemiş Bir Kaç Söz

Merhaba sevgili ''Elegan Hayat'' okurları.
Bizim blogumuz bakılacak değil; okunacak bir blog. Bu yüzden değerli. Sizler de değerlisiniz; değil mi ki okumaktan, ilgilenmekten, yenilenmek ve gelişmekten yanasınız. Değil mi ki, elegansınız. :)

Pek az zaman oldu, son makalemi yayınlayalı. Yine de buradayım, çünkü bugün farklı bir makale yazmak istedim. İlk makalemde sözünü etmiştim; okuduğunuz kitaplar, izlediğiniz filmler olsun...
Ben de size bugün, 2006'da vizyona girmiş olmasına rağmen benim ilk kez az önce izlediğim ve çok ama çok etkilendiğim filmi anlatmak istedim. Sizinle bu kez bana özel ve sevdiğim bir zamanı paylaşmak istedim ve güzel bir filme ayırdığım, -izlediyseniz ne mutlu, belki bu makaleden sonra bir kez daha yeni bir algıyla izlersiniz; izlemediyseniz izleyin olur mu, diyeceğim- kendime bir farklılık daha kattığım zamanı paylaşmak.
Filmin konusunu anlatmayacağım; onu izleyince nasılsa bileceksiniz.
Havasını, suyunu, ruhunu, derinliğini hissettirmeye çalışacağım ki muhtemelen bu güzel sinema filmi üzerine şu ana değin söylenmemiş bir iki söz eklemiş olacağım.
Daha fazla bekletmeyeyim sizi de filme gelelim.
(Bu arada aşağıda finalden söz etsem de filmin finali değil; finalden bir motif, o. Dikkatinizden kaçmaması için özellikle belirtmek istediğim pek anlamlı bir motif.)

''Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü''...
Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü
İlk kez seyrettim.
Tanrım!!! Nedir bu Ezel Akay, Levent Kazak'ın dokunduğu yapımlarla olan derin bağım? (Neredesin Firuze ve O Şimdi Mahkum da müthişti ama bu başka.) Bu nasıl film, masal, öykü, oyun, doküman...
Her karede bir evrensel algıya dokunuş; hem trajik hem masalsı final!
(Ayşe hatun'un dileği, ''Bundan böyle tarih tekerrür ede; belki bir şeyleri değiştirmek mümkün ola!'', öylesine masalsı bir dille yaklaşmış ki tarihin tekerrür edişine; ne orijinal bir metafizik yaklaşım...
Sonra hangi yabancı festivallere gitmiş, hangi uluslararası ödülleri toplamış bakayım, dedim... Yok!(Yurt içinde pek çok:Altın Koza Film Festivali, Ankara Uluslararası Film Festivali) Bu haksızlık! Bu sanatsalık dünya ile paylaşılamadı mı? Ödüllere boğulmadı mı? Neden?
Eleştirmenleri okudum sonra... Sığ. Hep iyi, güzel sözler söylemişler ama; filmin derinliğinden yoksunlar.
Velhasıl, eğer her bir karakterin 15 dakika ufka baktığı filmler ''sinema'' ise bu, sinema değil; eğer bu film ''sinema'' ise o filmler sinema kategorisinden ayrı olduklarını itiraf etsin bir an önce, geç kalmış bir gönüllülükle ve seve seve.
Teşekkürler Ezel Akay, Levent Kazak ve muhteşem oyuncular:Ayşen Guruda, Haluk Bilginer, Beyazıt Öztürk, Güven Kıraç, Ayşe Tolga, Şebnem Dönmez...!

not: Filmin müthiş sürükleyiciliği ve çarpıcı finalin ardından göz yaşlarına boğulmuş olmam önemli değil; ama, göz yaşlarımın ajitasyondan değil de masal olmasını dileyeceğimiz bu toplumsal trajedinin her karesindeki gerçeklikten doğmuş olması önemli.
(Sadece en başta Altun'un kesildiğine izleyiciyi inandırmak için bıçağın görünmesi kafi, ayağının hareketi pek acıklı oldu.)

Selamlar iyi seyirler...
ilhan Hande

27 Ekim 2014 Pazartesi

ELEGAN KADININ ÇANTASI

Bir kadın çantasında neler taşımalıdır?

Bir yaz mevsimini daha geride bıraktık ve üşümeye başladık.
Güneş bir var, bir yok ve yağmurla daha sık ıslanıyoruz.

Tanrım, iyi yaşamak için insana muhtaç olan bütün canlıları soğuktan korusun; barınacak ev, doyacak aş versin…Gücü yerinde olan insanların kalbine de iyilik ve merhamet…

Yaklaşan kış için dileğim işte bu.
Bunca önemli ihtiyaç varken uğrunda çaba gösterilmemiş bireysel istekler belki bencillik olacaktır.
Biz, ilk önce çalışalım ve ancak çabamızdan sonra emeğimizin bize dönüşü için dilekte bulunalım.

Ya sizler…?
Yazı nasıl geçirdiniz? Blogumda okuduklarınızdan faydalanabildiniz mi?
Kendinizi geliştirmeye devam ettiniz mi? Ve gelişiminiz sırasında ve sonrasında çevrenizde olmasını dileyeceğiniz insanlarla tanıştınız mı?
Evet mi? Sizin adınıza memnunum.
Ben mi?
Ben bu yaz önce bol bol çalıştım. Sonra da kendimi izole edip okudum da okudum :)

Ne demiştik…?
Artık biraz da görünüşümüzle ilgilenelim.
Dışımız, nasıl göründüğümüz de içimiz kadar önemli ve ikisi birbirinin yansıması…
( bakınız. İlk makalem : Kendinizi geliştirmek için hayatınızı değiştirmek )

Bugün egzersiz ya da giyiminizden değil; çantanızdan başlamak istiyorum.
Egzersiz ve yaşamınızı bir program defteri kullanarak programlayabileceğinizi de yine ilk makalemden biliyorsunuz.
Lakin çantanız ihmale gelmez!

Hangi kıyafetle hangi çanta?
Görüyorum ki sevgili elegan hanımlarım benim, çantalarınızı seçerken kararsızlıklar yaşıyor ve kolayca hataya düşebiliyorsunuz.

Çanta seçiminde birkaç faktör etkendir:

Mevsim - Yılın hangi mevsimindesiniz?
Zaman - Günün hangi vaktindesiniz.
Yer - Nereye gidiyorsunuz?
Amaç - Gittiğiniz yerde neyle meşgul olacaksınız?
Ek olarak kişisel özellikler. Sadece size özgü durumlar.
Ve en önemli faktör: İçindekiler. (Elegan kadının çantasının olmazsa olmazları.)
(Renk uyumunu daha sonra detaylı inceleyeceğiz.)

Çantanın içine koyacaklarınız neler?
Elegan bir kadın, çantasında nelere ihtiyaç duyar?

Mevsimden başlayalım…
Önceki kuşaklarda çantaların renk seçimleri mevsime göre çok farklılaşırdı.
Maddi durumu el verdiğinde kışın neredeyse daima koyu ve soğuk renkte, yazınsa açık ve ışığı yansıtan renkler tercih edilirdi. Bugün artık bu kural çok katı uygulanmıyor.
Pekala krem çizme veya krem bir kabanla yine krem veya sıcak renklerde çanta alınabiliyor.
(Kırmızı, sarı, turuncu, kahverengi, taba sıcak renklerdir.)
Gerçi hala yazın gün içinde -simsiyahlara bürünmediyseniz ve kumaş, hasır, örgü-dokuma gibi yumuşak dokulu (materyal) olmadıktan sonra- siyah ve lacivert çantalar tercih edilmiyor.

Zaman, yer ve amacı birlikte inceleyelim. Birbiriyle ilişkililer.

Gün içinde;
İşe gidiyorken işinizin ne olduğuna bağlı olarak çantanıza koyacaklarınız değişir.
İhtiyacınız olan her şey ofisinizdeyse çantanızda olması gereken standart eşyalar var demektir.
Orta büyüklükte, zevkinize, boy ve bedeninize ve kıyafetinizin rengine uyumlu bir çanta alabilirsiniz. (Çanta seçerkenki renk uyumuna daha sonra geleceğim.)
Ders notları, dosyalar, tablet/notebook taşımanız gerekiyorsa elbette not ve dosyalarınızın kırışmayacağı, tabletinizin sığacağı ve yanısıra çantanızda standart taşımak zorunda olduğunuz eşyalarınızın sığacağı orta-üstü büyüklükte omzunuzun incinmemesi için geniş askılı bir çantaya ihtiyaç duyabilirsiniz.
Anneyseniz bebeğinizin/çocuğunuzun ihtiyacı olan birkaç parça eşyayı taşımanız gerekebilir. Bu durumda neyse ki artık çok moda olan şu kocaman çantalardan edinebilirsiniz.
Sadece alışveriş ve arkadaşlarla bir kahveye gidiyorsanız elbette ortalama büyüklük hafif bir günlük çanta işinizi görür.
Akşam yemeği, kokteyl veya gece bir toplantı/parti programınızsa gece çantasında elegan kadının standart ihtiyaçlarını sığdırdığınız küçük ve şık bir çanta alabilirsiniz.
Resmi olmayan ve parti havasında olmayan; dostlarla yenen samimi yemekler, ya da aile ziyaretlerinde günlük çantanızı da kullanabilirsiniz.
Spor kulübüne, dans sınıfına (salon dansları, modern dans…) v.b. gidiyorsanız elbette oradaki ihtiyaçlarınızı -özel ayakkabılarınızı, yedek giysi ve eşofmanlarınızı- içine alacak kocaman bir çantanız olacak.
Bu kocaman çantalar belli bir tek amaca hizmet edecek olduklarından evinizde de tek olabilecekler.
Spor çantası veya sırt çantası ne renk olabilir?
Tek olacaklarından bu kocaman ve özel amaçlı çantanızla farklı renkte ceket ve kabanlar giyme ihtimalinizi düşünerek ya hemen her renkle uyumlu olabilecek, dikkati çekmeyen bir ara renkte (gri, bej, krem, açık toprak renkleri, haki…) ya da tam tersi, giydiğiniz farklı renklerin hemen daima hepsinden daha farklı renkte olmasına özellikle dikkat edilerek seçilmiş olduğu belli çok dikkat çekici bir renkte (bordo, kiremit, çivit mavi, karışık renkli…) çanta alabilirsiniz.

Gece çantaları genellikle küçük tercih edilir.
Çünkü çantamızın şık elbisemizden rol çalmasını istemeyiz; gövdemizi, endamımızı ve şıklığımızı kapatmasını da.
Ayrıca gece ihtiyaç duyduğumuz eşyalar, gündüz ihtiyaçlarımızdan daha küçüktür.

Çantanızın içinde ne var?
Şimdi hemen omzunuzdaki çantayı ters çevirseniz neler dökülür kanepenin üzerine?
:) Neler dökülmez ki!
Aslında olmazsa olmazlar bellidir...

Elegan kadının çantasının içi…
Geldik en önemli kısma.
Maalesef sıklıkla hanımların taşımaları gereken hayati parçaların yanlarında olmadığını görüyorum.
Bundan dolayı düştükleri kötü durumları doğal karşıladıklarında ise eleganlıktan ne denli uzak olduklarını kanıtlıyorlar.

Gündüz ve gece, çantanızda neler olmalı?
GÜNDÜZ :
Anahtarlar, araba kullananlar için ruhsat, cüzdan,cep telefonu, -ihtiyaç duyanlarınız diyeceğim ama ben daima taşırım- kalem ve küçük bir ajanda ya da not defteri, küçük deodorant (roll-on ya da pudralı. Doğa düşmanı spreyleri kullanmıyoruz.), parfüm, küçük tarak, küçük zarif işlemeli ayna, makyaj alışkanlığınıza göre pudra, ruj (makyajda gün içinde sadelik öneceliklidir.), ihtiyacınıza göre özel kozmetiğiniz veeeee en önemliler;
kağıt mendil paketi, kumaş mendil, kullanıyorsanız ıslak veya kolonyalı mendil, bir küçük diş macunu tüpü ve diş fırçası (seyahat seti taşıyabilirsiniz).

Mendilsiz bir çantayla çıkamazsınız! (Mendilsiz hiç bir yere çıkamazsınız)
Hapşırdığınızda, gözünüz yaşardığında, bir fena koku alıp burnunuzu kapama ihtiyacı duyduğunuzda, kolunuzu kuş kirlettiğinde, çocuğunuzun burnu aktığında ya da üstünüzü kirlettiğinde, simit yediğinizde kolunuza hapşırıp yüzünüzü ellerinizle, eteğinizi çitileyerek silip eliniz kolunuzla burnunuzu kapamaya çalıştığınız ya da etrafa ‘’Bi peçete vaar mıydıııı? :/ ‘’ diye sorduğunuz an, bu bloğa geri gelmeyiniz! :)
Elegan değilsiniz ve ümit yoktur.
Elegan kadın bu eksikliği tolere edemez!

GECE : Gece çantanızda elbette daha az sayıda ve küçük parçalar var.
Anahtarınız, bir kavalyeniz varsa otomobil anahtarı ve ruhsatınız olmayacak -oh! Dünya varmış :)-, kağıt mendil ve yine küçük bir kumaş mendil (tercihan koyu renkte ipek/saten) ruj, pudra, özel kozmetiğiniz, para ya da kredi kartı, ince çorap giymişseniz yedek ince çorap, cep telefonu.

NOTUNUZ VAR! :
Elegan bir kadın asla mendilsiz dışarı çıkamaz ve çantasında küçük bir diş macunu yerine sakız taşıyamaz.
Önceki makalelerimden hatırlayacağınız gibi (bakınız. Güzel Yürüyüş, Duruş) sakız çiğneyerek yürüyemez, sohbet edemezsiniz.
Çantanızda şeker, çikolata, kraker,kek, meyva, sandviç, vs olabilir; ama, hiçbir zaman, sakız olamaz!

İşte hepsi bu kadar. :)

Kadın ve erkek elbette eşit olamaz.
Her iki cinsin birbirine olan sorumlulukları birbirinden farklıdır.
Kadın olmak zahmetlidir.
Elegan kadın olmaksa bu zahmeti zevkle yapmayı ve kimi parçalar olmadığında eksik hissetmeyi gerektirir.
Kadın kendine ve çevresine emek verdiği, özendiği, detayları görebildiği oranda farklılaşır; güzelleşir.

Bir kadının özelinde nasıl olduğunu çantasında taşıdıklarına bakıp bilebilirsiniz.

Çantanızın içindekiler kadar eksik, çantanızın içindekiler kadar tamamsınız.

Elegan çanta olağan ihtiyaçlarla doludur ki olağanlığa ait izler silinsin, ''elegan'' ortaya çıksın.

Hepinize iyi eğlenceler dilerim…
ilhan Hande

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Özel Yaşamda Beklenmeyen Durum Yönetimi

Beklenmeyen durumlar ile nasıl başa çıkarsınız?

Merhaba… Nasılsınız?
Hayat ne kadar zor ya da değil? Hayat bu ve ben kendi yolumu her şeyiyle hayatın içinde kalarak çizerim, diyebiliyorsunuz artık, değil mi? Güzel…

Bugün bir anda karşınıza çıkan, sizi hazırlıksız yakalayan ve biraz da bu nedenle elinizin ayağınıza dolaşmasına sebep olabilecek durumlarla nasıl başa çıkabilirsiniz; ortalığı birbirine katmadan değil gülünç olarak, aksine, durumu idare şeklinizle takdirleri toplayarak bu ani irili ufaklı sorunların üstesinden nasıl gelebilirsiniz, bir bakalım.

Aniden beliren ve planda olmayan durum… Ne olabilir?

Siz günübirlik 60 km mesafede bir randevunuza gitmişken okuldan çocuğunuzun düştüğü, iyi olduğu ama yine de acilen yanında olmanız gerektiği haberi gelir.

Randevunuza hazırlanırken çat kapı akrabalar gelebilir.

Siz akşam hafif ve pratik bir şeyler atıştırmayı böylece o günü kendinize ayırmayı istemiş, ilgi alanlarınız ve ihtiyaçlarınıza göre planlamışsınızdır ki akşamüstü eşiniz telefon eder, kayın anne-babanızı yemeğe davet ettiğini haber verir!

Çok şık giyinmiş partiye giderken arabanızın önüne bir kedicik çıkar, bitkindir, arabanızı farketmez bile dolayısıyla yolunuzdan çekilmez. (Üstüne sürmeyeceksiniz herhalde!!!)

Arkadaşlarınız size bazı özel durumlarını anlatmıştır, önceden, çünkü bilirler ki siz aktarmazsınız bir üçüncü kişiye ama; onlar sizin bir sırrınızı paylaşmışlardır, birileriyle ve siz, 4.,5. Kişilerden dinleyiverirsiniz, sırrınızı… :)

Eşiniz sürpriz parti düzenlemiş size ama sürpriz, yani siz eşofmalarla kan ter içinde koşudan gelmiş ve henüz kapıdan girmişken arkadaşlarınız, konu komşudan oluşan bir grup ‘’Sürpriiiiiiz!!!’’ diye bağırdı. Bu arada duvarda kocaman harflerle ‘’33. Yaşın kutlu olsun, canım karım’’ yazıyor. (Bunu yaşayan bir arkadaşım var.)

Nasıl davranırsanız uygun olur?

Sakin kalın.
Öncelikle sakin olun. Sakince durumu gözden geçirin.
Şu sorulara cevap verin:

Problemi tanımlayın.
Problem tam olarak nedir ve ne aciliyettedir? Problemi tanımladınız, yaşamsal önemde mi, yoksa birileri siz olmadan sorunlarıyla başa çıkamıyor mu?
Problemin çözümünde gerçekten özne misiniz? Yani problem ya da çözümü gerçekten size mi bağlı yoksa sorumluluk almamaya çalışan birilerinin sizinle çok da ilgisi olmayan durumları üstünüze mi yıkmaya çalışıyor?

Kendi o anki durumunuzu tanımlayın.
Problemin çözümü size bağlıysa hemen o an içinde olduğunuz durumu tanımlayın, kendinize.

Nasıl bir durumdasınız?
Mutfakta ve elleriniz hamurun içinde, ameliyathanede ve eliniz hastanın karnında, manikürde eliniz suda, ofiste toplantıda, mağazanın kabininde, özel ders verdiğiniz öğrencinizle ya da okulda derste…

Problemin merkezinden ne kadar uzaktasınız?
10 Dakikada oradayım. Bir iki saati bulur varışım. Problem burada tam karşımda ve çözmem için bana bakıyor.

Zaman yönetimi
Hayatta en önemli beceri zaman yönetimi.
İyi bir zaman yönetimiyle pek çok şeyi aynı anda yapabilir; pek çok yere birden yetişebilir, ulaşabilirsiniz.
Şimdi de sorununuzu çözeceksiniz.
Uzaktaysanız, çözüm noktasından daha yolda başlayın çözmeye.
Problemin tam olarak ne olduğu, sizin buradaki yeriniz, sizin lokasyon olarak çözüm noktasına mesafenizi analiz ettiniz.
Şimdi daha yoldayken ne yapacağınızı düşünün.

Okuldan haber almış çocuğunuza gidiyorsanız; zaman kaybetmemek için tam olarak çocuğunuz o an nerede, nereye direkt gitmelisiniz, öğrenin. Çocuğunuzu sakinleştirdikten sonra problemin sorumlularını hangi çevrede aramanız gerektiğini planlayın.

Ani gelecek misafirler için yolunuz üzerindeki en yakın ve uygun marketi düşünün. Bilmiyorsanız hemen internetten bulun. Hem çabuk, hem lezzetli hazırlayabildiğiniz, 1-2 antre salata veya zeytinyağlı 2 sıcak yemek, 1 tatlı hangileri. Sıralayın aklınızda hangi malzemeleri alacaksınız marketten. Yanınızda yeterli para, kredi kartı var mı? Yoksa eşinizle haberleşerek ona liste mi yazdırmalısınız? O alışverişi yaparken siz ondan önce evde olup hazırlığa başlarsınız. Kendinize ayıracağınız geceye veda ettiniz tabi. Aile önemli.

Arkadaşınız, sırrınızı saklayamamış mı? Gülümseyin ve çok önemsiz bir konuymuş, siz de son derece sıradan bu konuyu herkese anlatıp güldüğünüzü ya da biraz trajik bir konuysa (eşinizin sizi aldattığından şüphe duymanız gibi) o zaman da bunu tamamen o ilk anlattığınız (sırrınızı yayan) arkadaşınızın ağzını aramak için yem olarak anlattığınızı, esasen onun kocasını biriyle gördüğünüz için çok ama çok üzüldüğünüzü ama doğrudan söyleyip onu şoke etmemek adına, öncelikle onun bu konudan haberi olup olmadığını araştırdığınızı söyleyin. Emin olun arkadaşınız da size katılıp olumlayacak. Maalesef, insanlar dedikoduya bayılıyor. Tabi, bir daha sırrınızı paylaşmadan ince iki kere düşünün.

Eve, derhal duşa koşmak üzere kan ter içinde geldiniz ve sürpriz partiyle karşılaştınız. Duvardaki yazı da cabası! Kocaman gülün!!! Ne yapabilirsiniz ki kocaman gülün, kahkahayla ve teşekkür çok teşekkür edin. ‘’Böyle durun, kiiimse bir yere kıpırdamasınnn!’’ deyin ağzınız, kulaklarınızda. Ve koşun odanıza. 5 Dakikanız var, temiz pak, sade ve gayet hoş görünmek için. Yapabilirsiniz, saçınızı kurutacak zamanınız yok, o kadar… olmayıversin! Sade olan hep daha çekicidir. Duvardaki yazıya gelince… Yaşınız, siz kaç olmasını arzu ediyorsanız, odur. Bir kadının yaşı olmaz. Bunu centilmenler bilir. Ama centilmenler, elegan kadınların eseridir, zaten. Sabır ve azim, kızlar, haydi devam! ) Evet, ne diyorduk… Onu sabah eşinizle bilahare konuşmanız ve ömrü boyunca unutmayacak şekilde yaşınızın kaç olduğunu dikte ettirmeniz uygun olur. Kocanız sizi seviyorsa o sabahı bir daha unutmaz, merak etmeyin. Bu gece yeri değil. Bu gece eşinizin sizi düşünmüş ve size özel çaba sarfetmiş olmasının keyfini çıkarın. Gülün, mutlu olun. Gecenin devamında da mutlu olun ve mutlu edin… Toplantı sabaha… :)

Partiye yetişmeye çalışırken bir kedi durdu, yolda ve çekilmedi. Camı açıp yolda yürüyen başka şık giyimli hanımlar ve beylerden kediciği kovalamalarını rica ettiniz, ama; bir iki kovalamaya yeltendilerse de şık görünümlerinin ve sözüm ona kibar hallerinin zarar göreceğini sandılar, vaz geçtiler. (Yani kedi ezilirse ezilsin, demiş oldular. Sakın siz öyle demeyin. Bu şıklık değil, insaniyetsizlik ve beceriksizliktir.)
Arabanızı durdurup gayet şık kıyafetiniz, belki stilettolarınızla herkesin meraklı bakışları altında inip minik kediciği tatlılıkla yolun kenarına kovalamayı ya da arabanızda bir parça kuru mama taşıyanlardansanız kediciği yolun kenarına gelmeye ikna edip yine aynı havalı halinizle arabanıza döner, kimselere aldırış etmeden sürer gidersiniz.
Bunu yapabildiğinizde çok ama çok özel ve elegansınız. Kimse sizden eleganlığı alamaz. Harikasınız!
Not 1: Bu olayı bizzat yaşayıp aynı anlattığım gibi tatbik ettiğimi söylemek isterim, sevgilerimle :)

Not 2: Beceriksizlik, ne giymiş olursa olsun, herkesi pasaklı ve kaba gösterir. Anında bütün eleganlık emareleri yiter, bir daha dönmez. Sadece aklını kullanamayanlar ve nerede nasıl davranması gerektiğini bilemeyenler, beceriksizdir. Siz öyle olamazsınız.

Sonuç olarak;
durumlar ne kadar zorlayıcı ve acil, hatta öfkelendirici olursa olsun.

Siz sakin kalabilir; sakin konuşabilirsiniz.

Adım adım aklınızı kullanarak plan yapabilirsiniz.

Tüm canlılara merhametinizi koruyarak sorun çözücü konumda yaklaşabilir (dedikoducular hariç. Onlar merhametinizi haketmeyebilir, sizin kararınız.);
her hareketinizde nezaketinizi, insanlarla olan samimiyetinize bağlı olarak çizdiğiniz mesafeyi koruyabilirsiniz.

Ortalığı velveleye vermek, bağırmak, insanları azarlamak, kontrolsüzce koşuşturup olaylarla ilgisi bulunmayanları da dahil etmeye çalışmak, insanları kendini haklı bulmaları için zorlamak, rahatsızlık vermek, ya da, negatif olmak;çözüme değil, soruna odaklanıp yüzünü asmak; eşine, çocuğuna, iş arkadaşlarına, vs, söylenmek her kadını kaba gösterir ve feminenlikten uzaklaştırır. Yardım etmeyi arzu edebilecek insanlar bile kaçar, bu tavırlardan.

En güzeli, siz daima elegan olun.
İçiniz, dışınız, ruhunuz, konuşmanız, davranışlarınız… öfkeniz, sevinciniz, korkunuzda bile… elegan.

Sükunet, akıl, merhamet ve nezaket sizin daima mantıklı yaklaşımlarda bulunan elegan kadın olmanızı sağlar.

Lütfen hatırlayın:
Bu sözler, sizin her zaman, olduğunuzdan da iyi olabileceğinizi bilen ve size inanan bir kadından, size…

İçinizde sevgi ve iyilik yer bulsun ve aniden başınıza gelenler hep, hoş sürprizlerle mutlu haberler olsun.

Hepinize neşeli günler dilerim.
il han il – han

Gelecek Makale:
Artık biraz görünümünüze dönmek istiyorum.
Egzersiz ve diyet ile özel hayatınızın dengesini aynı anda nasıl koruyabileceğinizden; bir de giyim kuşamda dekolte ve renk seçimlerini yaparken nelere dikkat edebilirseniz, zamanla elegan bir zevk ve çizgiye sahip olabileceğinizden söz edeceğim. Görüşmek üzere…

1 Mart 2014 Cumartesi

Yeni Arkadaşlar Yeni Tanışmalar

Kısa aradan sonra tekrar merhaba! :)

Sizleri sadece teknik ve somut konularda değil; mental alanda da destekleyebilmek için biriktirdiklerimi yeniden düzenledim! Ve sonuç…!

Şu ana kadar bu blogda okuduklarınızı uygulamaktaysanız oldukça yol kat ettiniz demektir.
Daha çekici, güvenilir, hedeflerine ilerleyen ve bunları seçkinlikle yapan kadın olma seyahatinizden, kendinizdeki ve yaşamınızdaki gelişmeleri gördükçe daha keyif aldığınızı tahmin ediyorum.
Daha dikkatli ve ölçülü konuşan, sohbet konularını titizlikle seçen, hedeflerinize yardımı olacak yerlerde, yardımı olacak insanlarla dikkatleri olumlu anlamda üzerinizde toplayabileceğiniz sohbetler yapmaktasınız.
Özgüveniniz, duruşunuz, konuşmanız, davranışlarınız, kendine zaman ayıran ve özen gösteren dişiliğinizle sizin de izleyebildiğiniz olumlu bir yolda ilerlemektesiniz.
Katıldığınız toplantılar, tanıştığınız insanlar var.

Arkadaş ‘‘Arka-daş’’tır

İşte bu insanlardan bazıları sadece hedeflerinize yardımcı değil; aynı zamanda fikirleri sizinkilere paralel, ilgi alanlarınız birbirine yakın…
Bu birkaç yeni insanı kendinize diğerlerinden daha yakın bulmaktasınız.
Onlarla arkadaş olmakta, resmi toplantılar dışında da teklifsizce görüşmektesiniz…
Ve keyiflisiniz!
Birlikte konuşup gülebildiğiniz yeni arkadaşlar edinmek mutluluk verici!

Sizin adınıza memnunum.
Yeni arkadaşlar edinirken özen göstermeniz gereken bir kaç konu var:

Birlikte sohbet ediyor, gülüyor, beraber keyif aldığınız yerlere gidiyorsunuz.
Sadece konu başlığını anımsayarak güldüğünüz espriler ve hatta müdavimi olduğunuz mekanlarınız oluşmakta. Harika!
Lakin bu tatlı, hoşsohbet ve sevecen insanların henüz sadece arkadaşınız olduğunu, dostunuz olmadıklarını hatırlayın.
Kendi içinizi ortaya şimdi dökmeyin. Onlara iki sene verin!
Ciddiyim.
Bir insanın arkadaşınız olarak kalması mı gerekir, yoksa çok yakın arkadaş mısınız, anlayabilmeniz için en az 6 aya ihtiyacınız var.
Dostluğuna karar vermek için ise 2 yıla!

Kabul Edin

Yeni arkadaşlarınızla bir restoranda oturmaktasınız.
Sohbet nefis, konu konuyu açmakta. Yemekler, içkiler… Herkes gülüyor, herkes mutlu…?
Biriniz, bu samimi ortamın etkisiyle geçmişine dair bir anı paylaşmaya başladı.
Dinleyin. Yargılamayın.
Nazikçe, ilgi ve içtenlikle dinleyin. Gerçekten kalbinizle dinleyin. Anlamaya odaklı olun.
Paylaştığı, mutlu bir anıysa geçmişe dair mutluluğunu paylaşın.
Onu üzen, buruk bir anıysa bir iki sözcükle, konuyu çok uzatmadan nazikçe teselli edebilirsiniz. Bunu konunun çok vurgulamadan ve burukluğunun pekişmesine neden olmadan (yarayı daha da kanırtmadan) yapın.
Acımayın. Yargılamayın.

İnsanlar samimi ortamlarda içlerindeki bir sıkıntıdan söz edip bir parça hafiflemek isteyebilirler.
Ama kimse acınmak, yargılanmak, genellemelere tabi tutulmak istemez. Arkadaş arkadaşı yargılamaz, acımaz, ‘’oo! Senin gibi daha neler var…’’ v.b. genellemelere dahil etmez. Paylaşır ve olduğu gibi kabul eder.
‘’Arka-daş’’ın güzelliği buradadır, zaten.
Aile bile bazen ‘’Ah! Evladım keşke…!’’ diyebilirken ‘’arkadaş’’ bunu demediği için ‘’arka-daş’’tır.

Tanımak zaman ister

Şimdi yerleri değişin.
İçinizde bugüne değin saklamaya değer bulduğunuz bir mutlu an, ya da; saklı kalmış, az ya da çok yükünü hissettiğiniz bir keder var, ya...!
Genelleme yapmıyorum. Hayat böyle; bu hafif ya da derin keder her insanın kalbinde saklı.
İyi… Kötü… Paylaşmayın, henüz... Bekleyin.
Elbette paylaşacağınız zaman olacak.
Arkadaşlarınızın kalbinin kendinizinki kadar açık olduğunu kendi içinizi görür gibi görebildiğinizde paylaşabilirsiniz.
Ama henüz bu yeni, güler yüzlü ve sıcacık insanlar, sizi olduğunuz gibi kabul edip sevmeye hazır değillerse sabırsızlığınızla onları yitirebilirsiniz.
Emin olun, sizin insanları tanımaya ihtiyaç duyduğunuz kadar onların da sizi tanımaya ihtiyaçları var.
Bu zamanı ikinize de verebilirsiniz.

Birbirinizi Tanırken Neler Paylaşabilirsiniz?

( Yeni Arkadaşlarla Sohbet)

Yeni arkadaşlarınızla sohbet ederken elbette sadece havadan sudan konuşursanız kurmayı istediğiniz dostane bağlar hiçbir zaman kurulamaz.

Kendinizden, işinizden, detay vermeden ve sıkmadan ana başlıklarıyla projelerinizden söz edebilirsiniz... Özel durumlarınızı daha sonraya erteleyin.(Kavgalı olduğunuz akrabanız, eşini aldattığından şüphelendiğiniz aile ferdiniz, çoraplarını halıya attığı için 20 dakika hakkında şikayet edebileceğiniz kocanız beklesin, lütfen. İnsanlar henüz sizi tanımıyor ki. Siz, belki de fikirlerini almak istiyorsunuz; ama yeni arkadaşlarınız bunu bilemeyebilir.)

Başka insanlardan söz ederken empati kurun.
Hem haklı, hem haksız bulduğunuz noktaları objektif olarak belirttikten sonra sizin ağırlıkla hangi yönde olduğunuzu gerekçesiyle açıklayın.

Herkes politik görüşünü belirtmemişken siz ilk olmayın.
Politika veya taraftarı olduğunuz takımdan söz ederken arkadaşlarınızın görüşlerini yadsımadan, kötülemeden kendinizinkini belirtebilirsiniz.

Elbette sizi diğerlerinden ayıran yönleriniz var.
Bazen çevrenizdekilerden daha heyecanlı, bazen biraz üzgün, bazen coşkulu olabilirsiniz.
Yine de söz ve davranışlarınızı olabildiğince mantığınızla idare edin.
Duygularınızı maç izlerken, dans ederken, resim yaparken direksiyona geçirebilirsiniz.

Eğer bugüne kadar duygularınız davranışlarınıza yön vermişse kendinizi mantığınızla idare etmek başta zor gelebilir.
Bu hali doğallığınızı kaybetmeden, samimiyetle içselleştirmelisiniz.

İyi iyiyi, Kötü kötüyü çağırır

DİKKAT: ''Zihninizde sıklıkla çağrışım bulan kavrama dönüşebilirsiniz''

Çalışma arkadaşlarınız, aileniz, arkadaşlarınız, ahbaplar, komşular, mahalleli…
‘’Zaten herkes şöyle kötü! Aman burada herkes böyle kaba!...v.s.’’ dedikçe kötülük ve kabalıkla karşılaşırsınız.
Çünkü bu ruh hali sizi peşin hükümlü yapar.
Farkında bile olmadan etrafınıza yüklediğiniz sıfatları tanımlar zihniniz ve artık o kötümser haller zihninizde tanımlı ve benliğinize katılıdır.
Bu kötümserliği farkında bile olmadan çevrenize yansıtmanız, işten değil!
En ufak stres ortamında eleştirdiğiniz, olmayı hiç istemediğinize, kendiniz dönüşüverirsiniz.

İnsanların başkalarında kendinde olanı görmesi, ya da; ''bizler aynayız ve neyi düşünürsek onu yaşarız'' olgusu biraz da bu.

Zihninize daima iyimser terimleri tanımlatın.
Kötü olaylara, ''Nasıl düzeltebilirim?''; ''Nasıl toparlayabilirim?'' diye yaklaşın.
Zihninizde ‘’iyilik’’ ve ‘’yardım’’ çağrışım bulsun.
Zihninizde tanımlanan neyse o olabileceksiniz. :)

Velhasıl… :)
Siz içtenlikle nazik ve iyimserliğe odaklı olun. Arka-daş olun.

‘‘İyi arkadaşlarınız, ‘‘arka-daş’’lıklarınız olsun; her yerde iyilikle buluşun!
Hepinize güzel günler dilerim.
il-han

Gelecek Makale Hakkında…
‘‘Zihninizde ‘iyilik’ ve ‘yardım’ çağrışım bulsun.’’ dedim de…
Bizzat tanık olduğum bir iki olaydan yola çıkarak söyleyebilirim ki bazen, ‘‘Ne yaparsam, başkalarınca elegan görünmem? Eyvah! İstiyorum ama yapsam mı?’’ sorusunun cevabını kendi kendinize bulmakta zorlanabilmeniz mümkün.
Önümüzdeki makalemde içinizden gelen bir hareketin elegan olup olmadığına dair iç motivasyonunuzun ne olması gerektiğini yazacağım.
Anahtar sözcüklerimiz: ‘‘merhamet’’, ‘‘akıl’’, ‘‘nezaket’’.

22 Ekim 2013 Salı

öğrenmek için; KENDİNİZİ MECBUR ETMEK

Kendinizi geliştirmek ve hızlı öğrenmek için
KENDİNİZİ MECBUR ETMEK

Yapabilirlik, Olumlu Motivasyon, Kolay-Zor İlişkisi
Sürekli söylediğim bir söz: ‘‘Yapabilirsiniz; zor değil!’’dir.
Kadın olarak doğamız gereği içsel anlamda çok güçlü, çok dayanıklı ve kolay pes etmez olduğumuzu bildiğimden, sizin için de kolayca ‘‘bu nedir ki, kolay!’’ diyorum.
İyi ve seçkin niteliklere sahip olma motivasyonunuzu desteklemek için de söylüyorum bu sözleri ve elbette söyleyeceğim.
Biliyorum; olumlu motivasyon gücünüzü, güveninizi artırır; yapabileceğinize sizden başka dostların da inanıyor olduğunu bilirseniz; ille de yaparsınız! YAPABİLİRSİNİZ!!!
Ama...

Bugün, bugüne kadarki söylemime bir ilavede bulunacağım.
‘‘Kolay; zor, hiç değil; biraz itina, biraz dikkat; yapabilirsiniz.’’ demeyeceğim:
Ne için kapasitenizi ve gücünüzü küçümseyecekmişsiniz?
Bunca yıl kimi yanlışları doğru bilerek yaşamış ve değiştirmeniz gereken alışkanlıklar edinmişsiniz...
Ev, aile, iş-güç, çoluk-çocuk demiş; kendinizi sevmeyi, kendinizi geliştirmeyi ve kendinize yatırım yapmayı unutmuşsunuz...

Hayatta çabasız hiç bir şey olmaz.
Çalışmadan, çabalamadan ulaşılan hedef, kazanılan başarı yok.
Bir şeyleri, hele ki yıllardır değişmeden giden bir şeyleri değiştirme kararı çok büyük, önemli bir karar ve uygulaması da hiç mi hiç kolay değil.
Ama...

YAPABİLİRSİNİZ.
Çünkü, güzel olan, güven veren, saygı uyandıran başarılar zor elde edilir.
Değerli olan, o kadar kolay olamaz. Zoru elde etmek, zevklidir. :)
Eleganlık zaten değerlere sahip olmak, dolayısıyla değerli olmaktır.

Taşımak istediğiniz değerlere sahip olurken ya da zaten sahip olduğunuz hasletleri (erdemleri) geliştirirken neler yapabileceğinizi, bu blogda anlatmaktayım.

Şimdi size yeni bir yöntemden söz edeceğim:
KENDİNİZİ MECBUR BIRAKMAK

Kendini Mecbur Etmek; Kendini Zora Koşmak; kolay yol dururken kendi gelişmenize katkıda bulunmak amacıyla zorlanacağınız yolu tercih etmenizdir.
İlk makalemde size mecburiyetlerinizi saptayın ve kendinize vazife edindiğiniz ama esasen mecbur olmadıklarınızı değiştirin; demiştim. (bakınız. ‘‘Hayatınızı değiştirmek için kendinizi geliştirmek’’)
Bugün ise ‘‘mecburiyet edinin’’ diyorum:
Gelişeceğiniz, öğreneceğiniz konuları bir an önce öğrenmekten başka çareniz kalmasın.
Başaramazsanız, mahçup olacağınız pozisyonlara girin.
Sonra da mahçup olma ihtimalinizi eleyin :)

Bunu elbette derhal disipline olarak ve kendinize hedef koyacağınız süre ve konu kısıtları çerçevesinde başaracaksınız.

Mesela:
Başaracağınız süre 3 ay. Konunuz ‘‘İtalyanca öğrenmek’’ değil; ‘‘bankacı konuklarınızı ağırlamak için İtalyanca öğrenmek’’. Bakın; öğreneceğiniz İtalyanca’nın kapsamını şu an için bir sektörün literatürüyle sınırlandırdınız bile. ;)

Ya da eşinizin Avusturyalı iş ortağını ağırlayacağınız dönemde onlarla misafir perver bir iletişim kurabilmek. Öğreneceğiniz Almanca’yı günlük dostane bir sofra sohbetiyle sınırladınız. İşiniz bir parça kolaylaştı.

Konunuz, Dünya Mutfaklarında füzyon lezzetler değil; Alman müdürünüzü ağırlarken sunmak üzere Türk ve Alman Mutfağının birlikte uyumlanabileceği lezzetleri keşfedeceğiniz bir füzyon mutfak... Çalışıp öğreneceğiniz mutfak sayısını 2’ye indirdiniz.

Konunuz, dünya sineması değil; Roman Polanski filmleri. Öğrenme süreniz .... gün.

Konunuz ev içi tasarımında (bu mesleğe sadece bizde ‘‘iç mimarlık’’ deniyor; bütün dünyada iç tasarım= interior design.) 1960 sonrasının post modern yaklaşımları gibi 10’larca kitabı okuyup 100’lerce görsel literatürü araştırmanız; değil.
Deniz kenarı 2.konutların iç tasarımında post modernden çıkış; 90’ların yeni, eklektik bakış açısı.
Araştırma alanınızı daralttık. ’80’lerin sonu, 90’ların başını kapsayacak konut iç-tasarım süreli yayınlarının genel ve dikkatli bir taraması ve bir kaç bilimsel makale okuyabilirsiniz.
Öğrenme süreniz, bu sunumu yapmanız gereken toplantının tarihi ile sınırlıdır.

Bu yöntem, hayatımda sıklıkla tercih ettiğim bir hızlı öğrenme, ille de öğrenme:) yoludur.

Samimi bir örnek:
Konunuz, fazlalığınız olan 15 kilo’yu vermek değil; önünüzdeki 3 ayda 5 kilo vermek. Çabanızı, olası yorgunluğunuzu ve yaşayacağınız stresi 3’te 1 azaltıp başarı oranınızı, 3 katı artırdınız. :)
Kocaman bir hedef, ürkütücü görünebilir; imkansız bile görünebilir. Hedefe giden süreci aşamalara ayırmak hem işinizi kolaylaştırır; hem hayatınızın akışı içine hedefinizi katmanız kolaylaşır.
Tamamladığınız her parça sizi hedefinize yakınlaştırır. Üstelik bunu mutlulukla yaparsınız…

Ben bu yöntemi küçücük bir öğrenciyken keşfetmiştim. Başardığım çok şeye bu yöntemle başladım. Hala yapıyorum.Çok faydasını gördüm ve bugün sizlerle paylaşmak istedim.

Dil mi öğreniyorsunuz?
O lisanı kullanmak zorunda bırakın kendinizi.
‘‘Hayatınızı değiştirmek için kendinizi geliştirmek’’ makalemde söz etmiştim.
İşyerinde yabancı konuklarınıza mihmandarlık yapın.
Yabancı konuklarınız gelene kadar öncelikle ihtiyaç duyacağınız yardım ve sohbet konularını belirleyip o konular ağırlıklı hazırlanın. (O konuların sözcüklerini, deyimlerini, ilgili grameri öğrenin. Yurt dışına mı çıktınız? O memleketlilerle ahbap olun.)
Kendinizi o dili konuşmaya mecbur bırakın.

Değişik bir kuzin (=bir ülkeye özgü mutfak) mi öğrenmeye karar verdiniz. Bir yandan kitaplardan çalışıp hazırlanırken 1,5 ay sonra dostlarınızı o ülke kuzininden hazırlayacağınız yemeğinize davet edin.

Kendinizi öğrenmeye mecbur bırakmak, en stresli ama en etkili ve heyecan verici öğrenme yollarından biridir.

Sizi ileriye götürecek büyük adımların da başlangıcı olur.

‘‘Hedefinizi belirleyin. Yolunuzu aklınızda çizin. Sonra kısa etaplara ayırın. Ve her bir etabı başarmayı kendinize mecburiyet edinin.’’

İlk denemelerinizi, hayatınızın iş değil ama daha az riskli alanlarında yapın. Gelişme ve öğrenmedeki başarınızı kendinizde gözlemleyin. Biliyorum ki pek yakında yaşamınızın her alanında uygulayabileceksiniz, kendinizi mecbur bırakarak öğrenmeyi.

Bir kez daha söyleyebilirim, artık; ‘‘kendinizi mecbur ederek öğrenmek’’ çok kolay aslında... ve heyecan verici. :)

Merakınız ve heyecanınız hep var olsun... Hepinize neşeli günler dilerim.
İlhan Hande

25 Eylül 2013 Çarşamba

GÜZEL DURUŞ, GÜZEL YÜRÜYÜŞ

‘‘GÜZEL DURUŞ, YÜRÜYÜŞ, OTURMA’’ guzel durus guzel yuruyus

Güzel Duruş... sizin daha uzun, ince, zarif algılanmanızı sağlar.
Giydikleriniz, üzerinize daha iyi oturur ve daha çok yakışır. Yani güzel durarak ve yürüyerek daha şık olursunuz.

Bu doğru, sağlıklı ve zarif duruşa bedeniniz alışmalı. Bedeninizi serbest bıkarıp omuzlarınızı kulaklarınıza yaklaştırdığınızda ya da öne düşürdüğünüzde rahat etmemelisiniz. Sırtınız boynunuz ağrımalı. Hemen klasik duruşa dönmelisiniz.

Anafikir, bedeni sadece estetik ve zarif değil; aynı zamanda sağlıklı ve doğal olanla uzlaştırmak.

Güzel Duruş için... Mümkünse karşınızda bir ayna olsun. Gözünüz kapalıyken beden duruşunuzu hayal edebiliyorsanız, aynasız da çalışabilirsiniz.
Ayağa kalkın.
1- Başınızın tepesinden yukarı çekildiğinizi farzedin; yumuşak bir omurga ile ama dik durun.
2- Omuzlarınızı önden arkaya doğru dairesel çevirin ve arka aşağıda kalın.
Omuzlarınızı öne düşürmeyin; ya da, boynunuzu saklamak ister gibi kulaklarınıza doğru kaldırmayın.
Bu dairesel geriye ve aşağı doğru omuzları çevirme hareketi sonunda çene kendiliğinden yukarı kalkıyor.
3- Karnınızı yavaşça içeri çekin; sırtınız düz. Karnınızı kasmayın. Karnınız içeride rahatça konuşup gülebilmeli, yürüyüp oturmalısınız. Hem, karnınız içerideyken sırtınız otomatikman daha dik durur.
4- Çeneniz yere paralel ve boynunuz karşıdan görünür.
5- Hafifçe gülümseyin.
6- Konuşurken herkese sırayla bakın. Tek kişiye hitaben konuşmak, kabalık olur. Bunu yumuşak bir baş hareketiyle doğal yapın; gülümseyerek konuşun.
7- Orta ebat çantanız bilek ve dirsek arasında asılı veya; küçük çantanız elinizde olabilir.
8- Diğer eliniz bir bardak, kadeh tutabilir; ya da, asla yüz hizasına kadar çıkmadan hafif ve yumuşak bilek hareketiyle konuşmanızı destekleyebilir.
9- Dizleriniz yan yana, düz; ya da bir biri üzerine çaprazlanmış olabilir.

Eklemler için Not:
Eklemlerin sağlığını korumak için genel olarak asla gergin ve dümdüz yapmayın eklemleri. Dirsek ve dizinizi gergin ve düz tutmamalısınız. Dizler düzken bile 3-5mm bükülü olsun. Bu 3-5mm uzaktan anlaşılamayacak kadar minik, sağlıklı bir esneklik payıdır. (mm=milimetre: birim hakkında fikriniz olmayabilir; hemen bir cetvel veya dikiş masurası ile mm’nin uzunluğu hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.)

Okurken adım adım uygulayın bu duruşu.
Gülümseme, elin hizası, baş ve boyun önemli. Siz konuşurken yakınınızdakiler elinize ve yüz ifadenize odaklanır; uzaktakiler duruşunuza ve genel tavrınıza.
(ve elbette konuşmanıza odaklanırlar.)

Güzel ve alımlı yürümek için...
Duruş öylesine bütünleşmeli ki bedeninizle o eski boyun omuzlar arasında, karın serbestçe dışarıda, kürek kemikleri dışarıda, dizler ve kollar iki yanda açık duruşlara asla dönemeyin! Bozuk duruşta sırtınız ağrımalı, kendinizi pasaklı hissetmelisiniz.
Zarif duruş aynı zamanda en sağlıklı ve doğal beden duruşudur.
Yürürken de bu duruşu koruyabilirsiniz.

Yürürken...adımlarınız acele, sakin farketmez;
- Düz, ileri, dengeli adımlar; yumuşak, seri, sakin topuk-taban-parmak ucu sıralamasında.
- Yüksek topuklu stilettolar sizi parmak ucu baskılı yürütür ki, yürüyüşünüze zarafet katar.
Yüksek topuklarla rahat etmiyorsanız, giymeyin. Giydiklerinizin içinde kendinizi rahat hissetmezseniz, şık olamazsınız.
Güzel duruşu koruduğunuzda babetlerle çok şık olabilirsiniz.
- Şimdi buna bir de ‘‘güven ekleyin’’ olur mu? :)

Asla!!! Yürürken asla ama asla elinizde sigara olmasın ve sakız çiğnemeyin!
Bunu yapan bir kadının elegan olması mümkün değildir. Kısa bir süre için öyleymiş gibi bile görünemez.
Sandviç, simit yiyebilir; gazeteye göz gezdirebilir, döküp çarpmıyorsanız :) kahve bile içebilirsiniz.
Ama sigara ve sakız...! Asla!!! :)

Markette, pazarda, vitrin bakarken, jogging yaparken, evinizde, kahve pişirirken, aceleyle toplantınıza, dersinize çabuk ve hızlı adımlarla yürürken duruşunuzu koruyabilirsiniz.

Oturup kalkarken... - Oturacağınız koltuk veya sandalyenin tam önüne gelin. Kendinizi uzaktan serbestçe bırakmayın. (Çok yorgunken bile)
- Sandalyenizi biri tutuyor ise hafifçe öne itmesini bekleyin.
- Otururken dizler yan yana ve ayak bileklerinizi bir biri üzerine çapraz veya bacak bacak üstünde ve ayak bilekleriniz bir birine yakın, sütun gibi oturun.
- Kalkarken ‘‘duruş’’u koruyarak, dizler yanyana; ellerle uyluklarınıza bastırıp destek almadan kalkın. En fazla, ellerle koltuğun iki yanından destek alabilirsiniz.
Gülümseyin... :)

Makalenin sonu:
''Elegan'' olmak için her bakımdan nitelikli olmanız gerekir.
Sadece görünüşü şekillendirerek ince beden, zarif tavır, ahenkli ses tonu ile kısa bir süre ‘-mış gibi’ davranırsınız...
Oysa siz daima gelişmeye açık olabilir, kendinizi tamamlamaya devam edebilirsiniz.

Adını bildiğiniz ve ‘elegan’ sıfatını yakıştırdığınız hanımların hiç durmadığını sürekli toplantı, seminer, kültürel aktiviteler arasında mekik dokuduğunu da duyarsınız. Bu gerçek. Sosyal, kültürel aktiviteler, iş gezileri peşinden şık yemekleri, zarif giysileri ve yeni insanlarla tanışmaları getirir. Ama önce, o aktivitelerin kadını olabilmelisiniz.

‘Acil Başlanacaklar Listemiz’ sizin temeliniz.
O temelin üstüne muazzam bir saray inşa etmenizi bekliyorum.
(bakınız. 5 Eylül 2013 tarihli ilk makalem ''Hayatınızı değiştirmek için kendinizi geliştirmek'')

İçinizin ve dışınızın birlikte ve uyumla (=senkronize) ilerlemesine izin verin. Bunu yapmak çok keyifli.

Not: Bu çalışmaları yaparken heyecan duymuyor; gereksiz veya bir an önce atlatılması gereken aşamalar diye düşünüyorsanız; o noktada her şeyi bırakabilirsiniz. Henüz kendinizdeki değişime hazır olmayabilirsiniz.
Doğru zamanı bekleyebilirsiniz; elbette zamanın çok hızlı geçtiğini hatırlayarak...

Gelişmek, şeklen ve zihnen nitelikler kazanmak sizi farklı kılar.
Kendinizde bu seçkin farklılıkları hissettiğiniz; çevrenize farkınızı, kendinden emin ve zarif bir gülümsemeyle hissettirebildiğiniz gün, siz, olmak istediğiniz sizsiniz.

Lütfen bana yazın; Öyle heyecan verici ki gün be gün değişmenizi izlemek ve bu blogun sizin motivasyonunuz olabileceğini düşünmek...

Heyecanınız ve hevesiniz hep var olsun. Hepinize neşeli günler dilerim.

il-han

gelecek makale: ''Gelişmek ve Öğrenmek için Yeni Bir Yöntem!'' ve ''Elegan şıklığa doğru: Çantanızın İçi''

17 Eylül 2013 Salı

Güzel Konuşma guzelkonusma

Güzel Konuşma, Güzel Duruş ve Yürüyüş: Başlarken...

Elegan olmak üzere kendinizi geliştirirken bedeniniz ve zihniniz birlikte biçimlenmeli.
Bu hafta ‘‘güzel konuşma’’ ve ‘‘zarif ve doğal duruş’’ nasıl olur; kendi kendinizde Güzel Konuşma ve Güzel Duruş özelliklerini nasıl geliştirebilirsiniz, görelim istedim...

Size hem klasik kabulleri, hem de klasik kuralların günümüzdeki çağdaş yorumlamalarını anlatacağım.
Günümüzde zarafetin ayrılmaz parçası, doğallık. Zarafeti doğanız haline getirmek ki bu, hep böyle yaşamış olmayı gerektirir. Bu blogda yazdıklarımı hayatınızın her anına kattığınızda, zarif ve doğal olabilirsiniz.

Bir mekanda; iş toplantısı, kokteyl, yemek, çay partisi, eski mezunlar pilav günü, derneğinizin, okul aile birliğinin toplantısı veya ilk buluşma... nerede olduğunuz önemli değil. Sizi ilk kez tanıyan ya da yıllar sonra yeniden karşılaştığınız insanlar, görünüşünüzün hemen ardından sesiniz, tavrınız ve konuşmanızdan etkilenir.

Beğenilmek; seçilen değil seçen, hakkında düşünülüp karar verilen değil, siz kararınızı verdikten sonra diğerlerine söyleyen olmak için güzel durabilir, güzel bakabilir, güzel konuşabilir ve gülümseyebilirsiniz...

‘‘Elegant Hayat’’ için kendiniz elegan olmalısınız. Yani iyi ve faydalı hasletlere sahip olmalısınız.
Karşınızdakinin sizinle ilgili ilk izlenimi ilk görüşte olur.
Size oldu mu hiç?
Bazen dikkatleri sadece duruşu, sadece alçacık ama net ve anlaşılır ses tonu, sadece başını hafifçe eğişi, eliyle yaptığı minik bir hareket ile bir kadın çeker... O, zariftir.
Bakışları doğallıkla kendine çeker; konuşmaya başladığında insanlar güzel bir şarkı dinleyecekmiş gibi sessizleşir...
Ahh! Sizi tarif ediyorum, galiba! Pek yakındaki ‘siz’i ;)

‘‘GÜZEL KONUŞMA’’ guzel konusma

Güzel konuşmak için... sesinizin tonu her zaman yumuşak; sözleriniz anlaşılır olsun.

- Anlaşılır bir sesle konuşun. Monoton ve volumu hiç değişmeyen bir ses tonu sıkıcıdır.

- Alçak ve yumuşak ses tonuyla ve her kelimeyi net telaffuz ederken konuşmanızın içeriğinin gerektirdiği duygu değişimleri, nidalar ve konuştuğunuz dilin aksanından gelen vurguların hepsini yapın.

- Cümlenizin başında güçlü ve dolgun çıkan sesiniz, cümlenizin sonuna doğru cılızlaşıp kaybolmasın.
(Bunun için doğru yerlerde nefes almanız gerekir.)

Evet, ‘Güzel Konuşma’ için dersler veriliyor. (Esasen ben de veriyorum. Siz burada yazdıklarımı uygulamaya çalışın.)

Kendi kendinize yüksek sesle okuyarak; okurken ve günlük konuşmalarnızda sürekli kendinizi dışarıdan biriymişsiniz gibi dinleyerek Güzel Konuşma çalışabilirsiniz.
Konuşmanız önce kendi kulağınıza hoş gelmeli. Biraz dikkat ile başarabilirsiniz.

Doğru Nefes:
- Cümlenizin başında diyafram desteği ile (karın bölgesinin göğüs kafesinin altında kalan kısmını şişirerek) ağızdan nefes alın. Nefes sesiniz duyulmasın. Esasen her anki doğal nefesiniz, zaten budur.

- Yazın dilindeki noktalama işaretlerini, konuşma dilinde de kullanırız.
Dikkatle, kitapları yüksek sesle okuyarak ve zamanla, doğru duraklarda sinyal verebilen sezgiler kazanacaksınız ve bu sezginiz, konuşurken doğru yerlerde nefes almanızı sağlayacak.

- Noktada, noktalı virgülde doğal nefes alıp cümle boyunca homojen harcayın.(Dışarı verin.)

- Özne, birkaç kelimelik bir tamlama olduğunda özneden sonra ara nefes alabilirsiniz.

- Konuşurken bazen ihtiyaç nefesi, bazen sözünüzün anlamını güçlendirmek için ifade nefesi alabilir, bazen de nefessiz anlık duraklayabilirsiniz.

İhtiyaç nefesi yarım ila 1sn süreli olabilir. İfade nefesi, vurgu, altını çizme, dikkat çekme amaçlı olduğundan sadece ‘‘1 an’’ uzunluğundadır. Yine duraklama da bir küçük andır.
İfade nefesini, dikkati çekmek istediğiniz andan hemen önce alın. Mesela;

‘‘........Burada her yer dağ taştır. Bundan böyle toprakların verimli olduğuna güvenerek buraya yerleşmemiş atalarımız. Onlar ne bolluk, ne rahat, ne de güven aramadılar. Dünyadan mümkün olduğu kadar uzaklaşmak ve göklere fazlasıyla yakınlaşmak için buralara geldiler. Çünkü coğrafya bakımından burada biz, yerden fazla, göklere yakınız......’’
(Roman: Hayat Bağları, C.V. Georgiu; çeviren: İlhan Eti)

Bu pasajda ihtiyaç nefesi (H diyelim) ve ifade nefesi (h diyelim) alalım ve uygun yerde duraklama (d diyelim) yapalım. Bir de öyle okuyalım:
‘‘........(H) Burada her yer dağ taştır. (H) Bundan böyle (d) toprakların verimli olduğuna güvenerek buraya yerleşmemiş atalarımız. (H) Onlar ne bolluk, (h) ne rahat, (h) ne de güven aramadılar. (H) Dünyadan mümkün olduğu kadar uzaklaşmak (H) ve göklere fazlasıyla yakınlaşmak için buralara geldiler. (H) Çünkü coğrafya bakımından burada biz, (H) yerden fazla, (d) göklere yakınız......’’
Zaten son derece şairane bir dille yazılmış pasajın sesinizle canlandığını duyabildiniz mi?
Evet mi? Kendinizle gurur duyabilirsiniz.
Bu çok güzel ve güzelliğini hissettirerek okuması dikkat isteyen bir pasaj... :)

Bu harikulade konuşma şeklini kendi kendinize nasıl geliştireceksiniz?

1- Konuşmasını, ses tonunu çok sevdiğiniz tiyatro sanatçılarını dinleyin.
İnternetten, benim de konuşmasına hayran olduğum, tiyatro sanatçılarımızla, TRT kökenli o çok doğru ve güzel konuşan spikerlerimizle yapılan röportajları bulup dinleyin. Bakmadan, sadece dinleyin; işitin.
(Sayın Yıldız Kenter hoca ile yapılmış röportajları, TRT kökenli spikerlerimizden Sayın Gülgûn Feyman’ı veya kendi araştırmalarınızla kendinize örnek alacağınız değerli isimlerin tiyatro sahnesi veya tv programlarının dışındaki kendi doğal konuşmalarını dinleyin.)

Taklit etmeyin. Bu dinlemelerinizin sebebi, kendini doğru ifade etme ve ahenkli konuşmaya dair doğru örnekleri duyabilmeniz içindir.

Güzel konuşmak için ‘Tiyatroya gidin’ demeyeceğim. Tiyatroya kendinize sanatsal ve kültürel katkıda bulunmak için gidin; ruhunuzu beslemek için... Harika olur! Fakat; Güzel konuşmanın bedeninizde doğallaşıp ve herzamanki haliniz olmasına çalışırken tiyatro sahnesi abartılı olur. Hem oyunun akışı esnasında tonlamalara dikkatinizi veremezsiniz; hem tiyatroda en arkadaki seyircinin de oyunu takip edebilmesi için her şey gerçek hayattan büyüktür. Yüksek ses, büyük jest ve mimikler... Sizin amacınız, doğal davranırken zarif ve kendiniz olabilmek.

2- Roman ve tiyatro oyunlarını yüksek sesle okuyun... Konferans verir gibi değil; romanın veya oyunun kahramanları sizmişsiniz, her şey odanızda olup bitiyormuş gibi; o replikler sizin duygularınızın uzantısı olarak sizin ağzınızdan dökülüyor, gibi, okuyun.
Siz oyuncu değilsiniz. Elbette, yine güzel konuşabilirsiniz.

Doğal ve ahenkli konuşma alıştırması için konuların ve kahramanların daha içimizden ve günlük hayattan seçildiği eserleri okuyabilirsiniz.
Mesela Behçet Necatigil’in ‘Radyo Oyunları'nı öneririm. Yüksek sesle okuyun. Karakterlerden biri, siz olun. İsterseniz hepsi, siz olun.
Tiyatro sahnesindeymiş gibi değil; gerçekten o oyun ya da romandaki sahne, odanızın içinde gerçekleşiyormuş gibi; sakin, kitabınızdaki replikleri tonlamalar ve vurgularıyla; konuşuyormuş, karşınızda biri varmış gibi okuyun. Bir yandan da kendinizi işitin.

Okul yıllarımızdan pek iyi hatırladığımız Reşat Nuri Güntekin, Halit Ziya Uşaklıgil, Abdülhak Hamit Tarhan’ı severek okuyabilir, eserlerinin duygusuna kolayca bürünerek doğal ve konuşmanızdaki duygu ve anlam geçişlerini yansıtan yumuşak konuşma alışkanlığını farkında bile olmadan kazanabilirsiniz.

Simone de Beauvoire, Taylor Caldwell, Magda Zsabo, Milan Kundera, C.Dickens, Emil Zola, V.Hugo... evet, bambaşka tarzlardan ama hikayeleri ve kahramanları gerçek olan bu yazarları okumanızı çok isterim.

Not: Geleceğim= Geliciym ya da günümüzde gelicem(2. e, 1.’den az uzun ve daha dar) Yapacağım=Yapıciym ya da günümüzde yapıcam (2. a, 1.den az uzun ve az daha dar) Okuyacağım= Okuyciym ya da çağdaşı Okıycam... gibi yazılışından farklı okunan sözcüklere dikkat edeceğiz (edicez-konuşurken).
Günlük hayatta ‘Gelcem, gitcem, napiyosun, gaste, kaave, vs. yuvarlamaktan ötürü kötü telaffuz ettiğiniz sözcükleri artık net ve anlaşılır telaffuz edin.

3- Yanınızda Türkçe bilmeyen bir arkadaşınız varsa sizden duyduğu her sözcüğü doğru öğrensin; öyle düşünün.

4- Olanağınız varsa konuşmanızı, okumanızı kaydedin. Dinlerken sevdiniz mi? Bravo!

Not: ‘Güzel Konuşma’ ile ilgili emin olamadığınız herşey için ‘Yorumlar’dan bana danışabilirsiniz. Diyaloğumuz, diğer blog dostlarımıza da faydalı olacak.=konuşurken ‘‘olucak’’ :)

Alıştırmalarınızı yaparken seçeceğiniz kitaplar, edebi değerli eserler olduğunda anlamlı ve güzel konuşma alışkanlığıyla birlikte düşünsel yeteneğiniz ve edebi dağarcığınız da gelişecektir.


(seçeceğiniz: konuşurken ‘‘seçiceniz’’) (alışkan-lığıyla: konuşurken –lııyla) (dağarcık: konuşurken da*arcık -a ve -a yı bir birine belirsiz ve yumuşak bağlayın=bâlıyın.)

Hem, bu muhteşem eserlerle de henüz tanışmadıysanız, ‘güzel konuşma’ çalışırken tanışmış olacaksınız.

Sesiniz mutlulukla çınlasın! Hepinize neşeli günler dilerim.

il-han

gelecek makale: güzel duruş, yürüyüş